Chrome

GEZME TUTKUM

Farklı coğrafyaları, kültürleri tanıma, değişik yaşam tarzlarını öğrenme tutkum ilkokul çağlarında başladı. Gitmeyi çok istediğim ancak o günün koşullarında gitme imkânı bulamadığım dünyanın çeşitli yörelerini, başkalarının deneyimleriyle de olsa tanımak için seyahat kitaplarını peş peşe okumaya başladım. Jean de la Hire'in, Jano ve Janik adlı iki arkadaşın, dünyanın çeşitli yörelerinde yaşadıkları maceraları anlattığı 10 ciltlik “İki Çocuğun Devrialemi”; Sait Faik Duran’ın “Hayvanlar Alemi” ve “Keşifler Âlemi” favori kitaplarım oldu.

Yaz tatilinde İstanbul’a geldiğimizde Çağaloğlu yokuşunda yer alan kitapçıları tek tek dolaşmak, Jules Verne Külliyatı gibi eserleri, kısıtlı bütçemin sınırları içinde kalacak şekilde toplamaya çalışmak hala hatırladığım heyecanlı, her alımda büyük mutluluk veren bir serüvendi. Bulabildiğim kitaplar Zonguldak’a döndüğümüzde, kömür tozu ve tren dumanı ile daha da karanlık hale gelen rutubetli kış aylarında, beni Afrika’nın güneşine, denizlerin altındaki maviliklere, egzotik Uzak Doğu ülkelerine hatta arzın merkezine ve aya taşıyan kaçış noktalarıydı.  

Bu dönemde dinlediğim menkıbeler içinde Evliya Çelebi’nin rüyasında Peygamberimizi görüp, heyecandan  «Şefaat Ya Resulullah» yerine «Seyahat Ya Resulullah» demesi ve ”Öyleyse Seyahatin Mübarek olsun” cevabı üzerine 50 yıl boyunca yedi iklim yetmiş ülke dolaşması çok hoşuma gitmişti. Sağladığı sonuçlar, kitaplarda okuduğum yerleri bir de dünya gözüyle görme isteğimle örtüştüğü için,  “ya tutarsa deyip” çocukluk yıllarımda her ezan okunuşta ben de aynı dilekte bulunmaya başladım.

Bu bilinçli dil sürçmesini kaç yaşıma kadar sürdürdüm bilemiyorum ama tüm kalbimle ve yeterince tekrarlamış olacağım ki, seyahat dileğim kabul oldu ve ilkokuldan itibaren yaşamımın önemli bölümü yollarda geçti. İlkokul ve ilk öğrencisi olmakla gurur duyduğum Zonguldak Koleji yıllarında, aile ile başladığım yurtiçi gezileri, Robert Kolej Yüksek Okulunu kazanıp İstanbul’a gelince daha geniş eksenlerde devam etti.

Boğaziçi Üniversitesindeki Lisansüstü eğitim sürecinde Ortadoğu Üniversitesini bitirerek bizim "Master" programına katılan sevgili eşim Nurgül ile tanıştık. Ortak gezme tutkumuz, bizi yollara döktü. Evlendiğimiz 1971 den bu yana hiçbir fırsatı kaçırmamaya çalıştık. 1971 - 73 yılları arasında ELKA'da Pazarlama Müdürlüğü yaparken bir kaç kez tüm Türkiye'yi turlama olanağım oldu. Doğu ve Güneydoğu illerini bu dönemde tanıdım. Ardından Avrupa, Amerika’ya iş nedeniyle yaptığımız seyahatlerin başına sonuna ilave ettiğimiz çevreyi görme, tanıma uzantıları, ilerleyen yıllarda alışılmadık, çokça kendi başımıza planladığımız keşif gezilerine dönüştü. 

Yeni yerler tanıyarak bilgi birikimimizi artırma, dünya görüşümüzü zenginleştirmek için yaptığımız gezilerin, zaman ve bütçe açısından kariyer ve yatırım hedeflerimizle uyuşmadığı durumlar da biz tercihlerimizi ve kaynak tahsislerimizi hep gezmekten yana kullandık. 50 yıl sonra bugün geriye dönüp baktığımızda da bu tercihimizden dolayı hiç pişman değiliz. Tam aksine iyi ki gezmişiz, iyi ki bu güzel anıları biriktirmişiz diyoruz.

2011 yılında sonra gezilerimizi aynı gezgin ruha sahip arkadaşlarımızın da katılmasıyla gruplar halinde yapmaya başladık.  Gezi Kolu böylece doğdu. Arkadaşlıklarımız, birlikte yollarda geçirdiğimiz zamanlardan sonra keyifli dostluklara dönüştü. 

Gittiğimiz yörelerde çok değerli bilim insanları ve yöresel bilgelerle tanıştık. Bize zaman ayırdılar, değerli bilgilerini paylaştılar. Göbeklitepe'yi Prof.Dr. Klaus Schmidt'en; Truva'yı Prof. Dr. Rüstem Aslan'dan; Aktopraklık Arkeoparkını Prof.Dr. Necmi Karul'dan dinleme ayrıcalığına ulaştık. Kütahya'yı Metin Türktüzün ile tanıdık,  Mehmet Kuşman gezdirince Çavuştepe'de bir anda 3000 yıl öncesine gittik, Urartuların günlük yaşamına karıştık. Ersin Alok bizi Kaya Resimlerinin gizemli dünyasına götürdü, Gobustan’dan Latmos’a 10.000 yıl öncesinde dolaştık. Prof.Dr. Hüsamettin Koçan ile Baksı Müzesinde şamanların ve masalların gerçek üstü dünyasına yolculuklar yaptık, görmek ve algılamak arasındaki farkı anladık. Olayları ilk ağızdan, en doğru şekilde öğrenmenin, doğru cevaplar almanın, derinliği olan sohbetler yapmanın entellektüel doyuruculuğunu, mutluluğunu yaşadık. 

Netice de eskilerin deyimiyle “seksene merdiven dayadığımız” bu günlerde Evliya Çelebi’nin yedi iklim rekorunu egale ettik mi bilemiyorum ama hiç bir sponsorumuz olmadan, tamamen kendi olanaklarımızla gezdiğimiz ülke sayısı yetmişe ulaştı. Öte yandan dünyanın ne denli büyük olduğunun, hala görmediğimiz yerlerin gördüklerimizden fazla olduğunun bilincindeyiz. Sağlığımız elverdiği sürece yeni yerleri keşfetmek için yollara düşmek niyetindeyiz, umarım kısmetimiz de vardır.